arch/ive/ief (2000 - 2005)

The Rising of Rascism and Class Struggle in Europe
by Seref Isildak Sunday December 03, 2000 at 02:11 PM
serefi@hotmail.com Gent

This is an article about neo rascism-fascism and class struggle in Europe in turkish. If you want to contact/discuss with me (not only turkish also english and flemish) i'll be happy.

AVRUPA’DA YÜKSELEN IRKÇILIÐA ve SINIF MÜCADELESÝNE GENEL BÝR BAKIÞ

GERÝLÝM ve UMUT DOLU BÝR YÜZYIL

Geçtiðimiz yüzyýl devrimler, karþý-devrimler ve savaþlara tanýk olduðumuz bir asýr oldu. Yüzyýlýn ilk yarýsýnda yaþanan savaþlarla milyonlarca insan öldü. Dünya tarihi atom bombasýný ve en az onun kadar tehlikeli sonuçlar doðuran faþizm iktidarýný yaþadý. Kar uðruna kapitalizmin çevreyi nasýl tarumar ettiðini bugünkü sonuçlarýyla hepimiz görüyoruz. Dünya çapýnda herkese yetecek kadar kaynak olmasýna raðmen bugün 800 milyon civarýnda insan beslenme yetersizliði yaþýyor. 1973’ten bu yana kapitalizmin içine girdiði müzmin kriz dört büyük çöküþle milyonlarca insaný iþsizliðin ve yoksulluðun kucaðýna itti. Yüzyýl Balkanlardaki savaþla baþladý ve Nato’nun yine ayný bölgede sürdürdüðü savaþla kapandý. Emperyalistler arasý paylaþým çatýþmasý, dünya savaþýna evrildi ve bu savaþ Eric Hobsbawm’ýn söylediði gibi; ‘taraflardan birisi kayýtsýz þartsýz teslim olana kadar süren’ ilk savaþtý. Rusya’da Bolþevik Partisi önderliðindeki iþçi sýnýfý iktidarý ele geçirdi. Bütün dünya emperyalistlerini þaþkýna çeviren proletarya devrimi 10 milyon insanýn ölümüne mal olan savaþýn sonunu da hazýrladý. Bolþevik Devriminin liderleri tek ülkede sosyalizmin kurulamayacaðýný biliyor, özellikle de Avrupa baþta olmak üzere dünya çapýnda yeni bir devrimci dalgaya kadar Sovyet iktidarýný yaþatmaya çalýþýyordu. Alman ve Macar devrimlerinin kanlý bir þekilde bastýrýlmasýndan sonra beklentiler baþka bir bahara ertelenmek zorunda kalmýþtý. Lenin’in ölümünden sonra SSCB’deki iktidarý tekeline alan Stalin, bir taraftan bütün eski Bolþevikleri temizlerken diðer yandan da adým adým karþý-devrimi gerçekleþtiriyordu. Stalin’in iktidarý ele geçirmesinden sonra dünya devrimine rehberlik ve öncülük etmesi amacýyla 2. Enternasyonal'’n ihaneti sonrasýnda kurulan Komintern SSCB’deki yeni egemen sýnýfýn çýkarlarýna göre þekil alan bir uyduya dönüþtürüldü. Stalin’in denetimindeki Komintern’in yanlýþ politikalarýndan ve ihanetlerinden dolayý; Almanya’da, Ýtalya’da ve Ýspanya’da faþistler iktidarý ele geçirdi. Nazilerin iþgalleri ile; resmi rakamlara göre 30 gayrý resmi rakamlara göre 70 milyon insanýn ölümüne sebep olan Ýkinci Paylaþým savaþý patlak verdi ve Komintern’de bir önceki enternasyonalin ihanet dolu kaderini paylaþarak, 1943 yýlýnda Stalin tarafýndan feshedildi.Dünya bu savaþla atom bombasýný tanýdý. Çok geçmeden dünya üçüncü (SoðukSavaþ) savaþýna girdi ve Kore , Vietnam gibi Uzak Doðuya sýçrayan savaþlarýn ardý arkasý kesilmedi… Birleþmiþ Milletler, NATO, Bretton Woods, OECD, WTO gibi burjuvazinin saldýrý aygýtlarý bu dönemde inþaa edildi. ABD’nin Marshall Yardýmý ile yeniden restore edilen kapitalist sistem, 60’lý yýllarýn sonunda iþçi sýnýfý hareketleri ile yeniden sarsýldý. ABD’de baþlayan sivil haklar gösterileri, Vietnam Savaþý’ný protesto eden milyonlarýn katýldýðý savaþ karþýtý gösterilere evrildi. 70’li yýllarýn ikinci yarýsýndan 80’li yýllarýn sonuna kadar yoðun bir þekilde sürdürülen neo-liberal saldýrýlar, iþçi sýnýfýný daha kötü yaþam þartlarýna sürükledi, yýllarýn mücadeleleri ile kazanýlan haklar parça parça edilerek kuþa çevrildi. 80’li yýllarýn sonunda iþçi sýnýfý yeniden canlanmaya baþlamýþtý ki; Berlin Duvarý ile birlikte sermayenin oldukça kapsamlý bir ideolojik saldýrýsý baþladý. Bu çöküþ, aslýnda devrimci marksistleri doðruluyor olmasýna karþýn stalinist devletleri yýllarca sosyalist, yarý-sosyalist, yozlaþmýþ iþçi devletleri olarak görenler içinden çýkamadýklarý bir krize sürüklendiler. Buna raðmen iþçi sýnýfý 90’lý yýllara damgasýný vurdu. 90’lý yýllarý en iyi özetleyen, Seattle ile doruða çýkan iþçi sýnýfýnýn geri dönüþü oldu.

SON 25 YILLIK EKONOMÝK-SÝYASAL DEÐÝÞÝME BÝR BAKIÞ

Bilindiði gibi Ýkinci Paylaþým savaþý sonrasý Fordizm, kapitalist sistemin egemen ve belirleyici sermaye birikim rejimi olmuþtu. ABD devlet sermayesi ihrac ederek, savaþta tamamen yokolmuþ olan sabit sermayenin Avrupa anakarasýnda yeniden restore edilmesini desteklemiþ, bu muazzam destekle birlikte Avrupa ekonomisi ‘parlak yýllarýný’ yaþamaya baþlamýþtý. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasýnda çeþitli anlaþmalar yapýlmýþ, ekonomik bir birlik haline dönüþen gümrük birliði oluþmuþtu (Benelüx). 25 Mart 1957’de altý Avrupa ülkesi (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Federal Almanya, Fransa ve Ýtalya) Roma’da Avrupa Ekonomik Topluluðu (AET) kuruluþ anlaþmasýný imzalayarak, bugünkü Avrupa Birliði’nin temellerini atmýþtý. 1950’lerde artý-deðer oraný, dolayýsýyla ortalama kar oraný büyük ölçüde artmýþ, bazý merkez ülkelerde artý-deðer oranýndaki bu artýþlar %300’lere ulaþmýþtý. Savaþ sonrasý bilimsel ve teknolojik geliþmeler emek üretkenliðine uzun süreli bir ivme katmýþ, yeni ve ucuz hammadde-enerji kaynaklarýnýn bulunmasý sabit sermayenin deðerini düþürmüþ, ekonominin askerileþtirilmesi temelinde sürdürülen üretim göreli olarak kar oranýný yükseltmiþti. Ne var ki, 60’lý yýllarýn sonunda sermaye birikimi olumsuz sinyaller vermeye baþlamýþ, üretimde makinalaþmanýn giderek yükselmesiyle emek üretkenliði arttýrýlamaz bir yoðunluða ulaþmýþtý. “ Üretkenlik artýþýnýn yavaþladýðý bir ortamda sabit sermayenin büyümesi, ücretin satýn alma gücünün ve karýn birlikte artmaya devam etmesini imkansýzlaþtýrdý.” Burjuvazi ortalama kar oranýndaki düþüþü engellemek için, ücretin alým gücüne saldýrdý. 1944’de Bretton Woods’da (ABD) IMF’ye üye olan ülkeler paralarýnýn kurunu, altýna eþitlenen dolara göre sabitlemeye karar vermiþler, yapýlan anlaþmaya göre fonun izni olmadan hiçbir ülke parasýnýn deðerinde %10’u aþan bir deðiþiklik yapmayacaktý. Ancak 18 Kasým 1967’de Ýngiliz sterlini %14.3 oranýnda devaüle edildi, bunu takiben zincirleme bir deðer düþürme gerçekleþti, 1971’de de Bretton Woods sistemi tamamen çöktü.
Kýsaca özetlemeye çalýþtýðýmýz buraya kadarki geliþmelere iþçi sýnýfý 60’larýn ortasýndan itibaren baþlayan bir mücadele dalgasý ile yanýt verdi. Ýtalya’da 1963’de baþlayan Fiat iþçilerinin grevi, Fransa’daki 1963 madenciler grevi 68 sarsýntýsýnýn ayak sesleriydi. 1968 dünyanýn bir kez daha iþçi sýnýfý tarafýndan sarsýldýðý yýldý: ABD’de Martin Luther King’in öldürülüþünü protesto eden siyahlar, Çekoslovakya’da Prag Baharý’ný yaratan, Fransa’da hayatý durduran iþçiler ayaða kalkmýþ, yirmi yýllýk sessizlik delinmiþ mücadele dalgasý oradan oraya sýçramýþ, 68 Fransa Mayýsýný 69 Ýtalya yazý izlemiþti. Türkiye’de militan iþçilerce DÝSK kurulmuþ, iþçi sýnýfýnýn mücadelesi 15-16 Haziran 1970’de doruða çýkmýþ, 1970-71 yýllarýnda Polanya’nýn Gdansk ve Szczecin bölgelerinde iþçiler ayaða kalkmýþtý. Sermayenin iþçi sýnýfýnýn alým gücüne yönelik saldýrýlarý, talebin düþmesini daha da hýzlandýrýyor, aþýrý-üretimi (düþük tüketimi) engelleyemiyordu. Keynesgil teori; 70’lerde stagflasyon olgusu ile karþýlaþýnca, yani enflasyon ve iþsizlik birlikte artmaya baþlayýnca bütün inanýrlýðýný kaybetti. Bu dönem, eski klasik ekonomik görüþleri savunan Milton Freidman’ýn yýldýzý parlatýlmaya baþlanmýþ, 1976’da Nobel ile ödüllendirilerek liberal politikalar ‘neo’laþtýrýlarak yeniden piyasaya sürülmeye baþlanmýþtý (bugün yeniden ‘neo’laþtýrýlarak piyasaya sürülmeye çalýþýlan Keynezcilik gibi). Sermaye bu doðrultuda bir taraftan gerçek ücretleri düþürerek, kamu harcamalarýnda budamalar yaparak kar oranýnýn korumaya çalýþýyor bir yandan da; ‘parçalama’ ve ‘kaydýrma’ yöntemleri ile bazý ürün aksamlarýný yoksul çevre ülkelere kaydýrarak mutlak fazla sermayesini ‘deðerlendiriyor’du. Elbette sermaye bununla da yetinmiyor, biriken mutlak fazla sermayenin bir kýsmýný da çevre ülkeleri borçlandýrarak ‘deðerlendiriyordu’. Bu ülkeler kolay borçlanmanýn mümkün olduðu böylesi bir uluslararasý mali konjonktürde hýzla borçlandý ve 79 sonlarýnda Meksika’nýn moratoryum ilan etmesiyle bu ülkelerin ‘borçlarýný’ ödeyemeyecekleri açýða çýktý. Bu sefer de IMF ve Dünya Bankasý aracýlýðý ile, borçlu ülkelerin ekonomilerini borçlarýný ödeyebilecek bir þekilde ‘yapýlandýrmak’ adýna bizim ‘kemer sýkma paketleri’ ismiyle yakýndan tanýdýðýmýz saldýrýlar baþladý.

80’li yýllarýn baþý, ABD’de Reagen Ýngiltere’de Thatcher temsilciliðinde sürdürülen neo liberal/monetarist saldýrýlarýn yoðunlaþmasýyla baþladý. 90’lý yýllarla karþýlaþtýrýldýðýnda bu yýllar; iþçi sýnýfýnýn tüm dünya çapýnda aðýr yaralar aldýðý, birçok kazanýmýn kuþa çevrildiði ve direniþlerin-eylemlerin daha az olduðu yýllardý. Esas olarak bu dönem, sermayenin gerçek ücretlerin düþürülüþünde,kamu harcamalarýnýn budanmasýnda, özelleþtirmelerde, sendikasýzlaþtýrmalarda, spekülasyon amaçlý sermaye hareketlerinin serbestleþtirilmesi ve önündeki korumacý engellerin kaldýrýlmasýnda oldukça büyük kazanýmlar elde ettiði yýllar oldu. “1980-87 arasýnda dünya çapýnda 48 milyar dolar tutarýnda ellibeþ büyük özelleþtirme gerçekleþtirildi”.
Aþaðýdaki tabloda görülebileceði gibi bu dönemde –özellikle de 1982’de- borsalarda çýlgýnca yükseliþler yaþandý.

*(Milyar Dolar Olarak)

Kaynak: Fédération Internationale des Bourses de valuers
(Uluslararasý Borsa Deðerleri Federasyonu)

19 Ekim 1987’de borsalardaki yükseliþ, ABD ve Avrupa’da muazzam bir çöküþ yaþadý. Ardýndan merkez ülkelerdeki ekonomik faaliyet yavaþlamaya baþlamýþ, bu gerileme 1989-90 arasýnda önce ABD sonrada Avrupa’da hýzla yaygýnlaþan bir durgunluða dönüþmüþtü. Bu durgunluk 80’lerin baþýndaki durgunluktan daha þiddetliydi çünkü, geçen süre içerisinde iþsizlik oranýnda bir düþüþ yaþanmamýþ aksine 90’larýn baþýnda iþsizlik hýzla yükselmeye baþlamýþtý.

Türkiye’de ‘Bahar Eylemleri’ olarak anýlan 1987-89 arasýnda, iþçi sýnýfý neo liberal/monetarist politikalara karþý çýkmaya, yüzünü sola çevirmeye baþlamýþtý ki, 1989-91 arasýnda Berlin Duvarý’nýn yýkýlmasý ile somutlanan toplumsal devrimler sermayenin imdadýna yetiþti. YDD propagandasý ile sosyalistlere karþý oldukça kapsamlý bir ideolojik kampanya baþlatýldý. Tek cümleyle özetlemek gerekirse: Küreselleþme kavramý ile anýlan bu dönem sermayenin yeni pazarlar, yeni yatýrým alanlarýna yönelik akýnlarý ve nüfuz alaný çatýþmalarýna sahne oldu. Stalinistler, ortodoks troçkistler, maoistler, sosyal demokratlar vs. hepsi daha da saða savrulmaya baþlamýþ, yýllardýr sýrtlarýný rahatça yasladýklarý teorik-politik dayanaklarýndan mahrum kalmýþlardý. Mali sermayenin ‘sýcak para’ akýnlarý yeniden yükseliþe geçmiþti. “Mali ve parasal iþlemlerde deðerlenmek üzere, uluslararasý piyasalarda sermayenin hacmi 1991 yýlýnda 1 trilyon dolarken, bu rakamýn 1993’de 3 trilyon dolara çýktýðý tahmin ediliyor. Yeni yatýrým araçlarý olarak oluþturulan türev piyasalarýn hacmi, 1992-93 arasýnda 4 trilyon dolardan 14 trilyon dolara çýktý”. Sermayenin mutlu akýnlarý, Asya Kaplanlarý diye ün yapmýþ ülkelerden Endonezya’da baþlayan çöküþle sona erdi. “Çin’in 1994’de para birimi renmibiyi devaüle etmesinden sonra ithalat piyasasýndaki rekabet daha da yoðunlaþtý ve Japonya’nýn para birimi yen 1995 baharýndan itibaren ABD dolarý karþýsýnda deðer kaybetmeye baþladý. Diðer Uzak Doðu ülkelerinin çoðu paralarýný dolara askýladýklarý için devalüasyon yapamýyor, dolayýsýyla da Japonya ve Çin’in daha ucuz ithalatýnýn baskýsý tüm bölge üzerinde artýyordu.”
Bölgedeki üretken ve mali ekonomi arasýndaki uçurum, beraberinde kaçýnýlmaz bir çöküþü de getirdi, kriz önce Rusya’ya ardýndan da Latin Amerika’ya sýçradý. Þimdi de Batý’nýn kapýsýný çalmaya baþladý. 1982’den bu yana IMF ve Dünya Bankasý tarafýndan aþaðý yukarý 70-75 ülkede 600 civarýnda ‘yapýsal uyum programý’ uygulandý ve bilinen sonuçlar hiç deðiþmedi: açlýk, salgýn hastalýklar, çevre felaketleri ve savaþlar emekçileri daha da kötü bir þekilde vurdu. Berlin Duvarý’nýn çökmesiyle ABD ile Batý Avrupa arasýndaki çeliþkiler iyiden iyiye su yüzüne çýkmaya baþladý. Ekonomik durgunluk döneminde yaþanan ticari rekabet yoðunlaþmasý emperyalistler arasý bloklaþmalara evrildi ve 1992’de Avrupa’da gümrük duvarlarý tamamen kaldýrýlarak tek bir pazar oluþturuldu. Avrupa Birliði’nin Avrupa Para Birliði için dayattýðý Maastricht kriterleri; (üye ülkelerin bütçe açýklarýnýn GSMH’ya oraný %3, borçlarýnýn GSMH’ya oranýnýn %60’a çekilmesi, faiz oranlarýnýn-enflasyon düzeyinin sabitlenmesi vs.) tamamen Avrupa büyük burjuvazisinin iþçi sýnýfýna karþý koordineli bir saldýrýsýna dönüþtü.
“90’lý yýllarda Batý Avrupa’da 6 milyon kiþi iþten atýldý, iþsizlerin sayýsý, resmi verilere göre 17 milyona (%10) ulaþtý. Ýþsizlik oraný 25 yaþ altý gençlerde %20’lerde, genç kadýnlarda bu oran %22’lere ulaþmýþ durumda”. .. “1993’de geçen yýlýn rakamlarýna göre 57 milyon Avrupalý yoksul ve bunlarýn %35’ini çalýþan kesim oluþturuyor”. Avrupa Birliði (AB) ülkeleri bugün 25 yýl öncesine göre daha da fakirleþmiþ, yoksullarla zenginler arasýndaki uçurumsa daha da büyümüþ durumda. Ama Avrupa þirketlerinin kar oranlarý artmaya devam ediyor. “Almanya’da metal sanaayinin karlarý 1993-98 aralýðýnda %200 artarken, gerçek ücretler %7 oranýnda düþtü”. ‘Esnek üretim’ dayatmasýyla AB’de düzenli-kadrolu iþlerin yerini, taþeronlar eliyle yarý-zamanlý, düþük ücretli, geçici ve güvencesiz iþler aldý. Örneðin, AB’deki kadýn iþçilerin yarýsý yarý-zamanlý çalýþýyor. Sosyal Demokrat model olarak sunulan Ýsveç’te diðer AB ülkeleri gibi 90’lý yýllara ‘vergi reformlarý’ ile girdi. “1994-98 arasýnda kamu harcamalarýnda yapýlan budamalar neredeyse GSMH’nýn %10’una ulaþtý. Ýsveç’teki her on aileden birisi yoksulluk sýnýrýnýn altýna düþtü. AB hükümetleri, 1990-97 yýllarý arasýnda kamu mallarýnýn satýþýndan 185.8 milyon euro (215 milyon dolar) elde etti”. Avrupa’daki þirket evliliklerinin toplam deðeri 604.8 milyar euro (700 milyar dolar) ya ulaþmýþ durumda. “1998’de AB’de uçak þirketlerince baþlatýlan Eurofighter projesi için en az 57 milyar euro (66 milyar dolar) para harcandý. Birleþmiþ Milletlerin tahminine göre; bu proje için harcanan para ile dünya çapýnda bütün insanlarýn yýllýk temel eðitimi, saðlýk bakýmý ve temiz-saðlýklý su ihtiyacý karþýlanabilir… sýrf Avrupa Parlamentosu’nun yýllýk maaþ cirosu 68.400 euro (44.760 sterlin) ve yýllýk yol harcýrahlarý 143.300 euro (100.000 sterlin) tutarýnda ”. Avrupa sermayesinin azgýn saldýrýlarýndan bu süreçte en çok etkilenen iþçi kesimi kamu çalýþanlarý oldu. Ancak bu saldýrýlarda topun aðzýna ilk sürülenler heryerde göçmenler, sýðýnmacýlar oluyor. “1995-97 arasýnda AB’den kovulan göçmen sayýsý yarým milyona ulaþtý”. Ýþsizlik, yoksulluk AB’deki etnik azýnlýklarý, Avrupa kökenlilere göre 2-3 kat daha fazla vuruyor. Hükümetler, göçmenleri-sýðýnmacýlarý krizin nedeniymiþ gibi göstererek, ýrkçý-cinsiyetçi ayrýmcýlýðý tahrik ederek iþçi sýnýfýnýn mücadelesini bölmeye çalýþýyor. Bu türden kurumsal ýrkçý yaklaþýmlar faþist hareketleri cesaretlendiriyor, önünü açýyor. Bununla birlikte milliyetçiliðe karþý milliyetçi söylemlerle mücadelenin etkili olabileceðini düþünen sosyal demokratlarýn sayýsý da hergeçen gün artýyor. Örneðin genel seçimlerden oy kaybederek çýkan Belçika sosyal demokrat partisi (SP) nin ‘genç-dinamik ve reklamcý’ olan çiçeði burnundaki yeni baþkaný; faþistlerin birinci parti olduklarý Anvers’te Ekim 2000’de yapýlacak yerel seçimlerde aday olacaðýný: “Anvers’in milli bir figüre ihtiyacý var” diyerek açýklýyor. Faþist hareketlerin önünü açan bu türden ýrkçý yaklaþýmlar ve/ya geri adýmlardan birisi de, Birleþmiþ Milletler Nüfus Geliþim Komisyonu baþkaný Prof. Robert Cliquet’in açýklamasý: “Yapýlan araþtýrmalara göre; Avrupa’da çalýþabilen nüfus oranýný 2025’li yýllarda da bugünkü seviyede tutabilmek için 135 milyon yeni göçmen iþçiye ihtiyaç duyulacaðý, doðumlarýn azalmasýyla Avrupalýlarýn nüfus oranýnda düþüþ yaþandýðý, mevcut göçmenlerin de sakallarý aðardýðý için yeni emek güçlerine ihtiyaç duyulacaðý” belirtiliyor.

Þimdi bu arkaplan nezdinde Avrupa’daki ýrkçý-faþist yükseliþe ve sýnýf mücadelelerine þöyle bir göz gezdirelim.

Dergide ‘faþizmin karakteri’ üzerine yapýlan analizde belirtildiði ve bizim de kýsaca arkaplanýný özetlerken göstermeye çalýþtýðýmýz gibi ýrkçý-faþist hareketlerin boy verdiði coðrafyalar; iktisadi bir kriz temelinde yükselen siyasal-toplumsal krizlerin yaþandýðý, kitlelerin radikal çözüm arayýþlarýna yöneldiði, orta sýnýflarýn krizin çýlgýnlýðýna terkedildiði, iþsizliðin arttýðý ve hepsinden önemlisi de devrimci sosyalist alternatiflerin yaþanan krizlere yeterli derecede müdahale edemediði topraklardýr. Dünya ekonomisinin içine girdiði krizle beraber; Avusturya, Türkiye. Fransa, Belçika gibi belli baþlý ülkelerde hemen hemen eþzamanlý bir þekilde ýrkçý-faþist hareketlerin mantar gibi patlamasý tesadüf deðil, yaþanan krizin ürünüdür. Avrupa’nýn belli baþlý ülkelerinde yaþanan sürece göz atarsak, hem ne kadar haklý olduðumuzu hem de hasmýmýzýn Avrupa’daki durumunu görmüþ oluruz.

Britanya, faþizme karþý verdiði mücadelelerle oldukça iyi bir geçmiþe sahip. Bugün faþistlerin Britanya’da etkin bir konumda olamamalarý, geçmiþte yedikleri aðýr darbelerden kaynaklanmaktadýr. 1974’de Ýþçi Partisi’nin (LP) iktidara geliþi yapýsal krizin baþladýðý yýla denk düþüyordu ve iþsizlik-yoksulluk oraný hýzla artýyordu. Üstelik Ýþçi Partisi, aynen bugün yaptýðý gibi kurumsal ýrkçýlýða destek veren göçmen karþýtý politikalar uyguluyordu. Faþistlerin önünü açan bu türden uygulamalar ve kriz ortamý nazilerin hýzla yükselmesini saðlamýþtý. Faþist Ulusal Cephenin (NF) 1976-77 yýllarýnda yapýlan yerel seçimlerdeki baþarýsý, devrimci sosyalistleri bu yükseliþe karþý harekete geçirdi. Dönemin baþbakan yardýmcýsý Michael Foot: ‘Nazileri þiþeler fýrlatarak ve polise saldýrarak durdurmak yanlýþtýr. Faþistlere karþý en etkisiz yöntem onlar gibi davranmaktýr’ diyerek anti-faþist öfkeyi, faþistlerin gözü dönmüþ öfkesi ile ayný kefeye koyuyor, kitlelerden itidalli davranmalarýný istiyordu. Bu açýklamalara raðmen, faþistlerin Aðustos 1977’de siyahlarýn ve göçmenlerin yoðun olarak yaþadýðý Londra’nýn bir semtinde düzenlediði yürüyüþe Sosyalist Ýþçi Partisi’nin (SWP) yoðun çalýþmalarý sonrasýnda seferber edilen binlerce anti-faþistin fiili müdahalesi ile faþistler darmadaðýn edildi. Bu olaydan birkaç ay sonra Anti Nazi Birliði (ANL) ismiyle kurulan anti-faþist birlikte SWP’nin dýþýnda sol-kanat Ýþçi partililer de bulunuyordu. ANL’nin düzenlediði anti-faþist kampanyalar, Nisan 1979 yerel seçimleri öncesinde düzenlenen Londra Þenliði’ne 80.000 kiþinin katýlmasý ile doruk noktasýna ulaþtý. Faþistler seçimlerden aðýr bir yenilgiyle çýktý, birçok sendikanýn desteðini de alan ANL’nin öncülüðünü yapan SWP; faþizme karþý verilen mücadeleyi, faþizmin geliþtiði koþullara karþý verilen mücadeleden yani iþçi sýnýfýnýn mücadelesinden ayrý-baðýmsýz bir mücadele olarak görmediði için, hem faþistlerin beli kýrýlabilmiþ hem de iþçi sýnýfý içerisinde etkinlik kazanabilmiþtir. Anti-faþist mücadele geleneði siyah Stephen Lawrence’ýn 1993’de öldürülmesinden bir hafta sonra, 8.000 kiþinin faþist Britanya Ulusal Partisi’nin (BNF) kapatýlmasýný isteyen yürüyüþle yeniden canlandý. Bu eylemin ardýndan yine ayný taleple, Kasým 1993’de 60.000 kiþinin katýldýðý bir anti-faþist yürüyüþ daha düzenlendi. Bu eylemler 1994’deki yerel seçimlerde BNP’nin yenilgisini getirdi. Fakat bugün Ýþçi Partisi’nin Sýðýnmacýlar Yasasý’ndaki ( göçmenlerin en aza indirilmesi, sýnýrdýþý edilmelerin kolaylaþtýrýlmasý vs.) yeni düzenlemeleri ve/ya Asya’dan Britanya’ya evlilik için gelen kadýnlarýn ‘kýzlýk zarý testi’ nden geçirilmeleri gibi kurumsal ýrkçý uygulamalarý faþistlerin önünü açmaktadýr. Ki Mayýs 1999’da West Midlands’da yapýlan yerel seçimlerde BNP %7.65 oranýnda oy almayý baþardý. Geçen yaz göçmenlerin, siyahlarýn ve eþcinsellerin yoðun olarak yaþadýðý Brixton, BricLane ve Soho’da patlayan bombalardan dolayý 3 kiþi öldü, 100’den fazla insan yaralandý. Ýþçi Partisi hükümeti; iþsizliðin, saðlýk hizmetlerindeki bozukluðun, fabrikalarýn kapatýlmasýnýn, özelleþtirmelerin, sosyal evlerin yetersizliðinin sorumlusu sanki göçmenler-sýðýnmacýlarmýþ gibi günah keçisi yaratmaya çalýþýyor. Oysa rakamlar bile hükümeti yalanlýyor; her yýl bir önceki yýla göre daha fazla insan Britanya’yý terk ediyor. Britanya þimdiye kadar en çok 90’lý yýllarda Bosna’dan gelen 12.000 sýðýnmacýya oturum izni vermiþti. (Bu rakam ayný dönem Almanya için 300.000 idi.) Ýngiltere’de sosyalistlerin, anti-faþistlerin irili ufaklý ama yaygýn bir þekilde gerçekleþtirdikleri eylemler, faþistleri baský altýnda tutuyor. Ýþçi Partisi’nin sýnýf hareketini bölmek için ýrkçý kartýný arada sýrada göstermesi, Ýrlanda’yý da etkiliyor. Bir dizi skandalýn ortaya çýkýþýndan sonra oy kaybetmekten korkan Fianna Fail’in siyasetçileri, göçmenlik karþýtý politikalarla partiye yeni bir sað-kanat kimlik kazandýrmaya çalýþýyorlar. Göçmenlerin ve sýðýnmacýlarýn; yaþanan konut krizinin sebebi olduðu ve devlet harcamalarýnýn çoðunu bu insanlarý yuttuðunu iddia edilerek, üçüncü dünya ülkelerinin yükünü Ýrlandalýlar taþýyamaz propagandasý yapýyorlar. Bununla birlikte, ‘Sýnýrdýþýna Hayýr…Fianna Fail’in ýrkçý tahriklerine izin verme!’ kampanyasý ile sürdürülen anti-faþist hareket de büyüyor.

Fransa’da 1972 yýlýnda kurulan ve yýllarca marjinal kaldýktan sonra yükseliþe geçen faþist Ulusal Cephe’nin (FN) durumu son dönemde biraz karmaþýklaþtý. 1982’de %2 gibi az bir oy oraný olan FN, 1997 seçimlerinde bu oraný %15’lere kadar çýkarmayý baþardý., binden fazla küçük belediyeyi ele geçirdi, ki bu oylarýn %27’sini mavi yakalý iþçilerden ve iþsizlerden aldý. Hakim olduðu kimi bölgelerde oy oraný %30’lara çýkan FN, buralarda denetimi elden býrakmýyor. Fransa’da faþist saldýrýlar Almanya, Belçika ve/ya diðer Avrupa ülkelerine göre daha az gerçekleþiyorsa da, FN’nin GUD isimli bir gençlik ve DPS isimli de bir para-militer örgütlenmesi mevcut. Mart 1998’de yapýlan yerel seçimlerde geleneksel saðýn desteðini aldýðý dört bölgede baþkanlýk kazanan FN, bu seçimlerden on ay sonra ikiye bölündü. Partinin iki numaralý faþisti Bruno Megret, FN’in seçilmiþ temsilcilerinin çoðunu deðilse bile parti aygýtlarýnýn büyük bir kýsmýný ele geçirdi. Aralýk 1998’de Le Pen; Megret ve yandaþlarýnýn açýða alýnmasý/ihrac edilmesi için harekete geçti, ‘Megretçiler’ buna cevaben Þubat 1999’da ‘kendi partilerinin’ kongresini yaparak yanýt verdi. Le Pen ve Megret arasýndaki anlaþmazlýk, kiþisel rekabetin ötesinde geleneksel saðýn yaþadýðý krize nasýl müdahale etmek gerektiði meselesinde düðümleniyordu. Faþistlerin bölünmüþlüðü, þimdilik bir güçsüzleþmeyi gösteriyorsa da FN’in son 15 yýl içinde artan iþsizlik, yoksulluk, güvencesiz yaþam, kazanýlmýþ haklarýn kuþa çevrilmesi vs. üzerinden büyüdüðü ve de bu koþullarýn hala devam ettiði göz önünde tutulursa, faþistlere karþý birþeyler yapýlmadýðý taktirde büyük ‘süprizler’le karþýlaþýlabileceði ortada. Burada bir noktayý da açmakta fayda var; Türkeþ’in ölümü sonrasý, MHP’nin bölünmesinden dolayý güç kaybettiðini düþünenlerin nasýl bir gaflet ve dalalet içinde olduklarý 19 Nisan sabahý görüldü. Ama Fransa’da iþçi sýnýfýnýn mücadelesi saðý krize sokarken ve faþistlerin bölünüþünü getirirken, Türkiye’de ‘vatan millet Sakarya’ edebiyatýný solcular yapýyor, iþçi sýnýfý ( ne yazýk ki bugün de devam ettiði üzere) bu türden þovenist solun milliyetçi sloganlarý ile kirletiliyordu. Fransa’da faþistlere karþý mücadele için örgütlenen SOS Irkçýlýk örgütü, hatýrlanacaðý üzere; ýrkçýlarla çatýþmamak gerektiðini, bunun FN’nin iþine yarayacaðýný söyleyerek reformist eylemler düzenliyordu. 90.000 kiþinin katýldýðý Strasbourg eylemine ve daha birçok irili ufaklý anti-faþist protestolara raðmen, FN’in %15’lik potansiyelini koruyabilmesi bu reformist çizginin ürünüdür. Yine de FN’in yükseliþinin geriye çekilmiþ olmasý kuvvetli olasýlýklar arasýnda. Elbette bu görüþümüzün nedeni; FN’in kendi baþýna bölünmüþlüðü deðil, onu da diðer sað partileri olduðu gibi krize sokan iþçi sýnýfý hareketindeki yükseliþtir. 1995’in sonlarýnda patlak veren sýnýf mücadelesi, yoðunluðu bazan artýp bazan düþse de belli bir sürekliliði korumaya devam etmektedir. Fransa, þu son 4-5 yýllýk süreç içerisinde 35 saatlik çalýþma haftasý için gerçekleþtirilen eylemler, kamu harcamalarýnýn budanmasýna ve iþsizliðe karþý protestolar, çiftçilerin AB tarým politikasýný protesto eylemleri, kamyon sürücülerinin emeklilik yaþýnýn düþürülmesi için yaptýklarý otoban iþgalleri, liselilerin protestolarý vs.. gibi birçok mücadeleye sahne oldu. Eðer SOS Irkçýlýk Komitesi, sýnýfýn bu mücadeleleri ile, Ýngiltere’deki ANL gibi bir baðlantý kurabilmiþ olsaydý Fransa’da bugün faþistlerin beli çoktan kýrýlmýþ olurdu.

Avusturya’daki 3 Ekim 1999 seçimlerinde %27.2 oranýnda oy alan faþist Özgürlükler Partisi’nin (FPÖ) yükseliþi oldukça ciddi boyutlara ulaþmýþ durumda. 1995 seçimlerinde %23 oy almýþ olan FPÖ, 80’li yýllarýn ortasýnda birleþik aþýrý saðcýlarýn oluþturduðu küçük bir Nazi grubuydu. Kendisine karizmatik bir lider olarak, siyasal deneyimi ve parasý olan Haider’i seçmiþti. FPÖ’nün yükseliþi; sosyal demokratlarýn (SPÖ) muhafazakar Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile oluþturduðu büyük koalisyonun, diðer Avrupa ülkelerinde olduðu gibi uygulamakta ýsrar edilen neo liberal/monetarist politikalarla doðrudan doðruya baðlantýlýdýr. 70’lerden beri iktidarda olan ve Ýsveç modeli sosyal demokrasiyi savunan SPÖ’nün seçimler öncesinde öne çýkardýðý tek slogan: ‘Ýstikrar’, seçimlerin üzerinden aylar geçmesine raðmen saðlanamadý. Bugün Avusturyalýlarýn yarýsý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Neo liberal politikalarýn savunuculuðunu yapan SPÖ’yü 80’li ve 90’lý kuþaklar; sosyal kesintileri, özelleþtirmeleri savunan bir parti olarak tanýdý. Sendikalar Federasyonu (ÖGP) bu dönem boyunca hükümetin bir parçasýymýþ gibi hareket ederek, yani kamu harcamalarýnýn budanmasýna destek vererek vs. iþçi hareketinin grev silahýný kullanmasýný engelleyerek faþist FPÖ’nün propaganda malzemesi oldu. FPÖ göçmen karþýtý propagandasýna sendikalarýn hükümetleri etkilemesinin nasýl kötü sonuçlar doðurduðunu anlatarak sendika karþýtý bir propagandayý da ekledi. SPÖ geleneksel tabanýný kaybederken; toplumun yolsuzluklara-rüþvetlere karþý olan öfkesini kullanan faþistler oldu. Son seçimlerde SPÖ’nün iþçilerden aldýðý oy %40 ve bunlarýn da sadece %25’i otuz yaþ altý seçmenlerden ibaretken, FPÖ iþçilerden %45 ve bunun da %35’i gençlerden gelen oylar aldý. Artýk faþistler iþçi sýnýfýndan en çok oy alan parti durumunda. Muhafazakar ÖVP’nin sosyal demokratlara göre oy kaybý daha az. On üç yýllýk sosyal demokrat-muhafazakar koalisyonu boyunca yaþanan yolsuzluk-rüþvet skandallarý, sosyal devletin kuþa çevrilmesi gibi diðer Avrupa ülkelerinde de uygulanan politikalarýn altýnda ezilen kitlelerin alternatif arayýþlarýna –kendi açýlarýndan- cevap olabilen faþistler, seçimlerden zaferle çýktý. Daha önce Avusturya’nýn Karnten bölgesi baþkanlýðýný kazanmýþ olan FPÖ, bu mevziyi anti-göçmen, anti-sendikacý propagandalarý için bir kürsü olarak kullanmýþ, kendisini temiz-dürüst ve farklý bir parti olarak gösterebilmiþ ve meþrulaþabilmiþti. Seçim sonrasý þaþkýnlýk, ANL tarafýndan Londra’da düzenlenen Haider karþýtý protesto ile atlatýldý. Avusturyalýlarý cesaretlendiren bu gösteriden sonra, Avusturya’nýn son yirmi yýllýk tarihindeki ikinci büyük eylem olan, 12 Kasým 1999’da Viyena’da düzenlenen protestoya 70.000 kiþi katýldý. Aþaðýdan gelen bu basýç nedeniyle hala atlatýlamayan bir siyasal krize girildi. Henüz geçici hükümetle idare edilen Avusturya’da küçük bir anti- faþist komite kuruldu ve tüm ülke sathýna yayýlmasý hedeflenen bir anti-faþist kampanyaya baþlandý. Kurulacak hükümette faþistlerin olmamasý ilk baþarý sayýlabilir ama ardýndan sýnýfsal bir temelde yürütülecek birleþik bir mücadele ile hem Haider’e hem de iflas etmiþ sosyal demokrat politikalara karþý bir alternatif inþaa edilmesi gerekmektedir. Kamuoyu araþtýrmalarýna göre; toplumun %60‘ý eski koalisyonu istemediði gibi Haider’i de istemiyor. Devrimci sosyalistlere Avusturya’da büyük görevler düþüyor. Kuþkusuz Avusturya’daki mücadelenin nereye doðru evrileceðini belirleyecek olan iþçi sýnýfýnýn mücadelesi olacak ve yakýnda bu savaþýmýn nereye doðru evrileceðini göreceðiz.

Belçika’da faþistlerin önemli geliþimler kaydettiði Avrupa ülkelerinden birisi. Federatif bir yapýya sahip olan ülkenin Kuzey bölgesi Flanderen ülke ekonomisinde belirleyici olan bölgedir. Özellikle 70’li yýllarýn ortasýndan itibaren hýzla kapatýlmaya baþlanan maden ocaklarý ile güney bölgesi Valonya’nýn sosyal güvenlik harcamalarýndaki payý artmaya baþladý. Daha çok tarýma ve turizme dayalý olan bu bölgenin ekonomisi, Haziran 1999 seçimlerinin öngünlerinde patlak veren dioksinli gýda skandalýndan sonra daha da kötüleþti. Valonya tarým bakanýnýn açýklamalarýna göre; 1200 çiftliðin kapýsýna kilit vurduðu bu kriz, savaþtan bu yana tarým sektöründe yaþananlarýn en büyüðü. Belçika’da yaþanan ekonomik-politik krize Valonya’lýlarýn ve göçmenlerin sebep olduðu bu yüzden Valonya’dan ayrýlmanýn Flaman halký için tek çözüm olduðu propagandasý ile faþist Flaman Bloðu (VB) 90’lý yýllarda ciddi bir yükseliþ gösterdi.1991’de %4’lerde dolaþan oy oranlarýný 1995’de %12.3’e ve en son 13 Haziran genel seçimlerinde de %15.5’e çýkardý. Ulusal Ýstatistik Enstütüsünün verdiði rakamlara göre; 1985-96 aralýðýnda Flanderen’daki ekonomik büyüme oraný %2.48 iken bu oran Valonya’da %1.59 ve Brüksel’de ise %1.28 civarýnda. Özellikle de son on yýllýk sürede sosyal demokrat (SP) ve muhafazakar (CVP) koalisyon iktidarýnda kuþa çevrilen sosyal devlet, iþçi sýnýfýnýn yaþama koþullarýný derinden etkiledi. Neo liberal saldýrýlarýn bir bileþeni olarak ‘esnek üretim’e geçiþin kolaylaþtýrýlmasý için, birçok AB ülkesindeki gibi geçici iþ bulma bürolarý (interim) ile yasallaþtýrýlan taþeronlar Belçika’nýn heryerine yayýlmýþ durumda. Verilen resmi rakamlara göre; iþsizlik oraný Flanderen’da %5.4 , Valonya’da %13.6 ve Brüksel’de %16.4’ çýkmýþ durumda. Çok yaygýn olan ‘kaçak’ iþçileri saymaz isek 1998 yýlýnda çalýþan iþçilerin %15.3’ü tamamen interim iþçisi. Ve bu iþçilerin %11’i 21 yaþ altý, %34.9’u 21-25 yaþ arasý, %8’i ise 26-30 yaþ arasýnda. Yine rakamlarýn diliyle devam edersek; Flanderen’da interim iþçilerinin %62.5’i, Brüksel’de %13.2’si, Valonya’da %24.3’ü (yarý zamanlý deðil) günde birkaç saat için, her an iþten atýlabileceði birkaç haftalýk kontratlarla çalýþýyor. Belçika’daki sendikalý iþçi sayýsýnýn (Danimarka haricinde) diðer AB ülkelerindeki gibi düþmüþ olmasýnýn sebebi, dünyayý teorilerine uydurmaya çalýþanlarýn ileri sürdüðü gibi; iþçilerin sendikalarý kullanýþsýz, gereksiz görmelerinden deðil, bu ve bu türden neo liberal saldýrýlardan kaynaklanmaktadýr. Kamu iþçilerinin 1993 genel grevi, 1996 sonu ve 1997 baþlarýnda sübyancý çetelerine karþý düzenlenmiþ kitlesel protestolar, demir-çelik iþçilerinin fabrika iþgalleri ve aylarca süren direniþleri, Renault fabrikasý iþçilerinin diðer otmotiv sektörlerine ve Fransa, Ýspanya, Slovakya Renault iþçilerine sýçrayarak ‘Avrupa Grevi’ne dönüþen eylemleri son dönemde Belçika’da yaþanan sýnýf mücadeleleri içerisinde ilk akla gelenler. Son seçimlerde faþist VB’nin özellikle de Flanderen’ýn en önemli iþçi kenti Anvers’te ve baþka birkaç kentde de birinci parti olmasý, beklenen sonuçtu. Faþistler; ‘Anvers’in göçmenler tarfýndan iþgal edilmiþ bir kent olduðunu, VB’nin bir demokratik direniþ hareketi olduðunu, eðer gerekirse kendi halklarýnýn haklarýný, kimliðini savunmak, Flamanlarýn Flanderen’ý Anverslilerin Anversini yaratmak için savaþmaya hazýr olduklarýný, 48 saat içerisinde Anvers’i bütün pisliklerden (göçmenlerden) temizleyebileceklerini’ söyleyerek ve de dediklerini yaparak; yoðunlaþtýrdýklarý faþist saldýrýlarla seçimlere girdiler ve Anvers’in birinci partisi oldular. Seçimlerden önceki son üç yýl boyunca faþist saldýrýlara karþý düzenlenen protestolar, VB’nin genç nüfus üzerindeki etkisini kýrdýysa da bu anti-faþist mücadeleler ile sýnýf mücadeleleri arasýndaki baðlantý yeterli derecede kurulamadýðý için seçimler sonrasý ortaya çýkan manzara engellenemedi. Valonya bölgesindeki iþçi hareketinin daha etkin olmasý nedeni ile bir türlü düzen tutturamamýþ olan Valonyalý faþistler (FN ve Agir) hala önemsenebilecek bir durumda deðiller. Seçimlerden kazançlý çýkan bir diðer parti de; yýllardýr yolsuzluk-rüþvet, kadýn ticareti, sübyancý çetesi gibi skandallarla sarsýlan Belçika’nýn seçimlerin öngününde patlak veren ‘dioksinli gýda’ skandalýnýn yarattýðý rüzgarý da arkasýna alan Yeþiller (Agalev-Ecolo) oldu. Yedi aylýk liberal-sosyal demokrat-yeþil-flaman birliði koalisyonunun dümeni liberallerin elinde. Hükümet; posta, demiryollarý iþletmelerinin özelleþtirilme planýnýn önüne koymuþ, ‘kaçak’ yaþayan göçmenleri de göstermelik bir düzenleme yasasý ile aldatarak, sýnýrdýþý etmeye çalýþýyor. Meclis dýþýndaki sol içerisinde ise bir tek ortodoks troçkistlerden; Ekim 2000'de yapýlacak yerel seçimler de göz önüne alýnarak, faþistlere ve hükümetin saldýrýlarýna karþý durabilecek bir ‘Sol Ýttifak’ çaðrýsý var. Faþist parti VB ise genel seçimlerden birinci parti olarak çýktýðý kentlerde þimdiden yerel seçim çalýþmalarýna baþlamýþ durumda. Eðer seçimler öncesinde mücadeleci bir sol ittifak kurulabilirse, iyi sonuçlar alýnabilir. Aksi taktirde –ki bu sol ittifak çaðrýsýna henüz ciddi bir cevap gelmedi- faþist VB önümüzdeki süreçten daha da güçlenmiþ olarak çýkacaktýr.

Almanya’da Naziler Eylül 1998’de yapýlan seçimlerden yenilgiyle çýktýlar. Üç faþist partinin (DVU, NPD ve Republikaner) oylarýnýn toplamý ülke genelinde %3’e bile ulaþamadý fakat, bazý bölgelerde ne kadar etkin olduklarý da görüldü. 1998 yazýnda Almanya’nýn Saksonya-Anhalt bölgesinde yapýlan yerel seçimlerde faþist Alman Halkýnýn Birliði (DVU) %13’lük bir oy aldý. Format isimli bir haber dergisinde yapýlan bir röportajda, Almanya’da diðerlerine göre daha etkin olan faþist Alman Nasyonaldemokrat Partinin (NPD) Avusturya üzerindeki etkinliðini arttýrdýðý belirtiliyor. Her ne kadar Almanya’daki naziler güçsüz de olsa, iktidarýn liberal politikalarýna karþý artan tepkilerin, faþistlerce kullanýlma tehlikesi potansiyel olarak mevcut. Seçimlerden %41 gibi bir oranla galip çýkan sosyal demokratlar ve %6.5 oy alan yeþiller koalisyonu altýnda geçen iki yýl, iþçi sýnýfýný daha da sýkýntýya sürükleyen politikalardan baþka birþey getirmedi. Radikal ve savaþ karþýtý bir parti olarak siyasal yaþama giren Yeþiller, NATO’nun Kosava’ya yönelik saldýrýsýna verdikleri aktif destekle tam bir savaþ partisine dönüþtü. Ayný yaklaþým Fransýz yeþillerinde de (Les Verts) görüldü. Fransýz yeþillerinin esas oðlaný ‘Kýzýl Dany’de týpký halefi Joshka Fischer gibi bu savaþý hararetle destekledi. Þubat 1999’da Almanya’nýn 11 büyük eyaletinden birisi olan Hesse’de yapýlan seçimlerde yeþillerin oyu %11’den %7’ye kadar geriledi. Çevre bakaný Trittin, ‘sosyal demokratlarla koalisyon fazla gerilirse hýristiyan demokratlarla da (CDU) bir koalisyon kurabileceklerini’ açýkladý. Nükleer santrallar Almanya’da elektirik enerjisinin üçte birini karþýlýyor, dolayýsýyla santrallarýn kapatýlmasý durumunda fiyatlarý artacak olan elektirik enerjisinin faturasýný ek bir çevre vergisi ile çalýþanlarýn sýrtýna yýkmayý planlýyorlar. Ve elbette demir-çelik sanaayi þirketleri bu vergilendirmeden muaf tutulacak. Yeþillerin bu politikalarý, özellikle büyük destek aldýklarý genç tabanýnýn hýzlý bir þekilde erimesine sebep oluyor. Koalisyon hükümeti geçtiðimiz yaz yaptýðý açýklamada, Almanya’nýn tarihi boyunca görmüþ geçirmiþ olduðu en büyük ‘kemer sýkma’ politikasýný uygulayacaðýný açýkladý. Federal hükümet harcamalarýnda %6’sý ilk yýl olmak üzere, toplam 150 milyon marklýk kesintiye gidilecek; yani emeklilik, iþsizlik paralarý, kamu sektörlerindeki harcamalar tamamen kesilecek. 1996’da Kohl’ün uygulamaya çalýþtýðý bu politikalar, aþaðýdan gelen basýnçla sendikalarý harekete geçirmiþ, 350.000 çalýþanýn katýldýðý Bonn eylemi yaþanmýþtý. Ýþçi sýnýfýnýn öfkesi hergeçen gün daha da büyüyor. Geçen Haziran kamu hizmetleri sendikasý OTV tarafýndan düzenlenen, saðlýk hizmetlerindeki kesintileri protesto eylemine 30.000 civarýda bir katýlým olmuþtu. Yýllardan sonra iþçiler arasýnda bir genel grev söylentisi dolaþmaya baþladý. 1996’daki öfkeyi sendika bürokratlarý; ‘seçimlere kadar bekleyelim’ diyerek yatýþtýrabiliyorlardý fakat bürokratlarýn bugün ayný þeyi söyleyebilmeleri ve iþçileri yatýþtýrabilmeleri çok zor görünüyor. Dev demir-çelik sendikasý IG Metal’in baþkaný Klaus Zwickel; metal iþverenler birliði ile iþçilerin emeklilik yaþýnýn 65’de 60’a indirilmesi karþýlýðýnda beþ yýl süreyle haftalýk çalýþma saatlerinin azaltýlmasý amacýyla hiçbir eylem yapýlmayacaðý garantisi vererek uzlaþmaya çalýþýyor. Bu önerinin kabul edilmemesi halinde, Þubat 2000’de gerçekleþecek toplu sözleþme görüþmelerinde yüksek düzeyde zam isteyeceklerini söylüyor. Metal iþverenleri birliði her iki öneriyi de kabul etmeyeceðini açýkladýðý için Þubat ayýnýn gerilimi þimdiden yaþanmaya baþladý. Önümüzdeki dönemde yükselme olasýlýðý çok fazla olan sýnýf mücadeleleri nazileri sessizliðe gömecektir. Oluþacak sol muhalefet boþluðunun Demokratik Sosyalist Parti (PDS) tarafýndan doldurulma ihtimali var fakat bu olasýlýk da pek fazla deðilmiþ gibi gözüküyor. 1998 seçimlerinde PDS Doðu Almanya çapýnda %19.5. Doðu Berlin’de %40, Batý Berlin’de %1.1 ve tüm ülke genelinde %5.5’lik bir oy almýþtý. Rakamlardan da görülebileceði gibi, PDS daha çok Doðu Almanya’da güçlü, keza 90.000 üyesi olan partinin üyelerinin üçte ikisi 60 yaþ üstünde ve Doðu Almanya’nýn sanaayi bölgelerinde ve gençler içerisindeki tabaný oldukça cýlýz. Buralarda beþ eyalet meclisinde ve yerel konseylerde temsilcileri var. Bununla birlikte PDS Kosova savaþýnda NATO saldýrýlarýna karþý çýkan tek meclis partisi olarak, Dresden ve Berlin’de düzenlenen savaþ karþýtý protestolarla, siyasal arenada ciddi bir etkinlik gösterdi. Bugün PDS 2002 yýlýnda yapýlacak seçimlerden oylarýný arttýrarak çýkabilecek tek parti olarak gözüküyor. Ancak PDS’in lideri Gregor Gysi’nin “Modern Sosyalizm Üzerine On Ýki Tez” adlý makalalesinde, parti içerisinde geniþ bir muhalefetle karþýlaþmasýna raðmen savunduðu : ‘refah devletinden kurtulmak için iþ saatlerinin daha da esnekleþtirilmesi, özel emekliliðin desteklenmesi’ vb. politikalar PDS’deki saða kayýþý çok açýk bir þekilde göstermektedir. Dolayýsýyla Almanya’daki devrimci marksistlerin önünde diðer AB ülkeleri ile karþýlaþtýrýlamayacak derecede muazzam fýrsatlar durmaktadýr. Almanya’da kitlesel bir devrimci hareketin yükselmesi; baþta Fransa olmak üzere tüm Avrupa anakarasýnda büyük bir dalga demektir.

Baþta Ýsveç ve Danimarka olmak üzere, ýrkçý ve faþist hareketler Ýskandinav ülkelerin de gündeminden düþmüyor. Özellikle son 66 yýlýnýn 57’sinde sosyal demokratlarýn iktidardan inmediði ‘sosyal demokrat model’ ülke Ýsveç’de yaþanan deðiþim, büyük hayal kýrýklýklarýný yaþandýðý bir coðrafyaya dönüþtü. Sosyal demokrat iktidarýn bilhassa þu son birkaç yýl içerisinde ‘euro’ya geçebilmek adýna kamu harcamalarýnda muazzam kesintiler yaparak, sermayenin hareket alanlarýný rahatlatarak uyguladýðý iþçi düþmaný politikalar seçimlerin sonuçlarýna da yansýdý. Ekim 1998’de yapýlan seçimlerde sosyal demokratlarýn oy oraný Birinci Paylaþým savaþýndan bu yanaki en düþük seviyede aldýðý oy oldu. Sosyal demokratlarýn kaybettiði oylar, geçen seçimlerdeki oylarýný ikiye katlayarak %12’ye ulaþan Komünist Sol Partisi’ne yaradý. Ýsveç’teki faþistlerin oy oraný, nasýl ki bir Fransa ve/ya Avusturya ile karþýlaþtýrýlamayacak kadar küçükse, Ýsveç faþistlerinin saldýrýlarý da bu ülkelerle karþýlaþtýrýlamayacak denli yoðun ve yaygýn. Birkaç ay öncesine kadar Ýsveç’in en çok okunan günlük gazetelerinin manþetlerinde Ýsveç’li faþistlerin teþhir edildiði anti-faþist bir kampanya baþlatýldý. Bu tür kampanyalar faþist saldýrýlarý bir süreliðine durdurabilse de, 1998’de devrimci sosyalistlerin ellerinde bowling sopalarý ile Stockholm sokaklarýný faþistlerden temizlemesi kadar etkili bir sonuç vermemektedir.
Bir diðer Ýskandinavya ülkesi olan Danimarka’da hatýrlanacaðý üzere Mart 1998 seçimlerinden %10.2 oy alan sosyal demokratlar kazançlý çýkmýþtý. Faþistler ise bu seçimlerden azýmsanamayacak bir oranda (%9.8) oy almýþtý. Seçimlerin hemen ardýndan patlak veren Nisan-Mayýs grev dalgasý tüm yaþamý felce uðratmýþ, Danimarka 1985’de sað kanat iktidara karþý yapýlan ve iþçilerin parlamentoyu kuþattýðý iþçi eyleminden bu yana gerçekleþmiþ olan en büyük iþçi hareketi ile sallanmýþtý. Danimarka diðer Avrupa ülkeleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda sendikalý iþçi sayýsýnýn geçen zaman içerisinde artýþ gösterdiði yegane ülke durumunda. Esnek üretimin sendikasýzlaþtýrma operasyonlarýnýn pek etkili olamadýðý bu ülkede sendikalý iþçilerin oraný %85’lerde. Basýn tarafýndan Ýsveç’te baþlatýlan anti-faþist kampanya kýsa süre içerisinde Danimarka'ya sýçramýþ, burada da faþistler günlük gazeteler aracýlýðý ile teþhir edilmiþti. Fakat hükümet göçmenlerin %90’ýnýn kendi ülkesinden evlendiðini, yeni düzenlemelerle evlilik yoluyla Danimarka’ya giriþlerin 4-5 yýl sürebileceðini ve göçmenlerin Danimarka içinde evlenmelerini ya da evlendikleri kiþilerin ülkesine gitmelerinin gerektiðini söylemesi gibi kurumsal ýrkçý politikalar faþistlerin önünü açmaktadýr.

Ýtalya’da her ne kadar bugünlerde pek etkili olamasalar da faþistlerin güçlü olduðu Avrupa ülkelerinden birisi. Hatýrlanacaðý üzere Temmuz 1994’te Berlusconi’nin Forza Italia’sý, Bossi’nin Kuzey Ligasý ve faþist MSI bir koalisyon hükümeti kurmuþtu. Berlusconi yönetimindeki hükümet göreve baþlar baþlamaz iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýna yönelik bir saldýrý baþlatmýþtý. Bu saldýrýlara iþçi sýnýfý 13 Ekim’de 3 milyon iþçinin katýldýðý bir genel grevle karþýlýk vermiþ, ardýndan 12 Kasým’da 1.5 milyon kiþinin katýldýðý, soðuk savaþ döneminin en görkemli gösterisi gerçekleþtirilmiþti. Bu kitlesel grevler-eylemler Berlusconi iktidarýnýn sonunu getirmiþ ve 1996’daki seçimlerden sol kazançlý çýkmýþtý. Faþistler bu seçimlere imaj deðiþtirerek, isimlerini Sol Ýttifak (NA) olarak deðiþtirerek girmiþ, %16 oranýnda oy almalarýna raðmen bir önceki seçimlere göre otuz üç sandalye kaybetmiþlerdi. Bu dönemki mücadeleler iþçi sýnýfýnýn mücadelesi karþýsýnda faþistlerin ne kadar etkisiz olduðunu göstermiþtir fakat faþistler hala bir tehlike olarak varlýklarýný sürdürmektedir. Bu mücadele dalgasý ile girilen seçimlerde geleneksel sosyal demokratlara göre daha sol bir eðilimi temsil eden Yeniden Kuruluþ Komünist Partisi (PRC) oylarýný %3’ten %8’e çýkartmýþtý. PRC iktidar ortaðý olduðu süre içerisinde, hükümetin AB ve APB’ne geçiþ için dayattýðý muazzam kesintilere destek verdi ve 1998 Ekim’inde Prodi’nin yönetimindeki merkez sol koalisyondan ayrýldý. PRC, Armando Cossuta’nýn liderliðindeki bir grubun ayrýlmasý ile ikiye bölündü. Ayrýlan grup Ýtalyan Komünist Partisi’nin de dahil olduðu yeni koalisyona katýldý. PRC, ‘Alternatif Bir Toplum Ýçin’ sloganý ile iþçiler, göçmenler-sýðýnmacýlar, yaþlýlar, aydýnlar arasýnda ses duyurabilen bir partiyse de, özellikle de ikiye bölündükten sonra iyice içine saplandýðý krizden çýkabilmiþ deðil. Çünkü hepimizin bildiði gibi kriz, sosyal demokratlar arasýndaki anlaþmazlýklardan deðil bizzat sosyal demokrasinin kendisinden kaynaklanmaktadýr. (Bakýnýz; Ýspanya’da Sol Birlik (IU) ve/ya Türkiye’de ÖDP) Esas olarak bu durum deðerlendirilebildiði takdirde, devrimci sosyalistlerin önünde muazzam olanaklar vardýr. Bu arada yeri gelmiþken belirtmenin faydalý olacaðýný düþündüðümüz bir konu da, Türkiye’de ‘Birikim’cilerin baþýný çektiði ‘Avrupa’da Yükselen Irkçýlýða Yönelik’ yanlýþ yaklaþýmlardýr. Bu anlayýþ; Avrupa’daki faþistlerin milli temelde deðil de bölgesel temelde propaganda yaparak, AB’ne sahip çýktýðýný, sadece Avrupa’lý olmayanlarý dýþladýðýný iddia etmektedir. Kendilerinin sýk sýk örnek gösterdiði Ýtalya’daki Kuzey Ligasý, güneyi dýþlarken kendilerinin Ýtalyan olmadýðý argümanýný kullanmaktadýr.ABD ve Japon emperyalist bloklarýna karþý kurulan AB’nde her ne kadar burjuva ideologlarý ‘ortak bir Avrupalýlýk kimliðinden’ bahsetse de, yukarýda anlattýklarýmýzdan da anlaþýlabileceði üzere bunun gerçeklikle bir alakasý yoktur. Kapitalist temelde ‘ortak bir Avrupa ve/ya dünya kimliði, týpký ulusal sorunlarýn çözüme kavuþturulamamasýnda görüldüðü gibi imkansýzdýr. Faþist partiler milliyetçi sloganlarla propaganda yapmaktadýrlar, hatta kimi zaman bu sloganlar Belçika’da olduðu gibi; öncelikli olarak Türk’ler ve/ya Fas’lýlarý deðil Valon’larý hedef almaktadýr. AB’nin gidiþatýndan memnun olan Avrupa sermayesi, rakip bloklar karþýsýnda kendi konumunu muhafaza edebilmek için ‘Avrupalý olmak’ gibi bir ideolojik argümaný kullanmaktadýr. Zaten bir ‘sivil toplum þaheseri’ olan bu AB’ne girmenin faydalarýný anlatmakla bitiremeyenlerin, faþistlerin AB’ne sahip çýktýklarý gibi ipe sapa gelmez hurafelerin ‘Birikimciler’ ve onlarýn epigonlarý tarafýndan savunuluyor olmasý da tesadüf deðildir.
SONSÖZ YERÝNE

1990’lý yýllar ýrkçý-faþist hareketlerin yükseliþine tanýklýk ettiði gibi özellikle de 90’larýn ortasýndan itibaren iþçi sýnýfýnýn yükseliþine de tanýklýk etmiþtir. Bu dönem iþçi sýnýfýnýn kükrediði yýllar olmadýysa da yeniden ayaða kalkýp militan mücadelelere atýldýðý yýllar oldu. AB çatýsý altýnda sermayenin gerçekleþtirdiði saldýrýlar, iþçi sýnýfýnýn yüzünü sola çevirmesiyle sonuçlandý. 1995’de Avrupa’nýn dört büyük ekonomisi; Almanya, Fransa, Britanya ve Ýtalya sað partilerce yönetiliyordu, þimdiyse dördünde de sosyal demokratlar iktidarda. AB’nin 15 ülkesinin 14’ünde sol partiler ya tek baþlarýna ya da koalisyonla iktidarda. Sol’u iktidara taþýyan seçimler; açýk ki derinlerdeki radikalleþmeyi göstermektedir. Türkiye’deki birçok aklý evvel solcunun öve öve bitiremediði patronlarýn birliði AB’nin ne olduðunu Belçika’lý metal iþçileri þu sözlerle özetlemektedir: “Ýþçilerin birliðinin en güçlü ifadesi enternasyonalizmdir. Enternasyonalizmin geliþmesi demek, þovenist ve ýrkçý ‘Avrupa Kalesi’ söyleminin kýrýlmasý demektir. AB, ABD ve Japon sermayesine karþý Avrupa sermayesinin çýkarlarýný korumak amacýyla kurulmuþtur. Bu sosyal Avrupa deðildir, iþçilerin ve üçüncü dünyanýn sömürüsü üzerine inþaa edilen bir Avrupadýr. AB için doðru isim; sermayenin Avrupasýdýr”. Kuþkusuz bu demeç Avrupa iþçi sýnýfýnýn öldüðünü iddia eden 3. Dünyacýlara da verilen bir cevaptýr. 90’lý yýllarýn ve 1900’lerin kapanýþý Seattle’da yapýldý. Bu kapanýþ ayný zamanda 2000’lerin açýlýþýný, nasýl bir dönem olacaðýný da gösteren dönemeç noktasý sayýlmalýdýr. “Sistemin uluslararasý krizi, kapitalist ekonomiler ve devlet yapýlanmalarý arasýndaki istikrarsýzlýklar daha fazla Seattle daha fazla Endonezya ve Balkanlarda gördüðümüz gibi daha fazla savaþlar doðuracaktýr”. Kuþkusuz kapitalizmin merkez ülkeleri birçok yönüyle Endonezya’dan farklýdýr. Herþeyden önce bu ülkelerdeki, sendika bürokratlarýnýn ve kökü Lassale’a kadar uzanan reformistlerin iþçi sýnýfý üzerindeki etkisi az geliþmiþ ülkelere göre, daha derin köklere sahiptir. Fakat Seattle’da gördüðümüz gibi, bu baki bir durum deðildir, iþçi sýnýfý bu durumu bir gün içerisinde tersyüz edebilmektedir. Elbette bu reformizmin öldüðü ve/ya etkisini yitirdiði anlamýna gelmemektedir. Seattle’da patlayan anti-kapitalist ruh hali, devrimci sosyalistler tarafýndan örgütlü bir güce dönüþtürülemediði taktirde bu alan yine reformistlerce ve/ya daha da kötü bir olasýlýk olarak ýrkçý-faþist hareketlerce doldurulacaktýr. Tarih boyunca tercih; devrimci örgütlerle örgütsüzlük arasýnda deðil, reformistlerle devrimci örgütler arasýnda olmuþtur ve yine öyle olacaktýr. Þimdi, reformistleri de hedef alan bu anti-kapitalist öfkenin devrimci bir partiye/örgütlenmeye kanalize edilmesi ve biliçli bir sýnýf kinine dönüþtürülmesi gerekmektedir. Dünyanýn heryerinde kapitalizme karþý ideolojik ve politik alternatifler arayanlarýn sayýsý artmaktadýr. Devrimci marksist fikirler, yýllardýr bir taraftan stalinizm bir taraftan da sosyal demokrasinin baskýsý altýnda marjinalleþmiþti. Berlin Duvarýnýn yýkýlýþýndan bu yana devrimci marksistlerin önüne muazzam bir fýrsat çýkmýþtýr; krize etkili bir þekilde müdahalede bulunarak geniþ kitleleri devrimci marksist mücadeleye kazanmak.“Devrimciler, kapitalizmin sadece soyut olarak açýklanmasý ve sosyalizm propagandasý yapmaktan öte, iþçi sýnýfýnýn bilincinde ve koþullarýnda anýnda tepki alabileceði somut talepleri sistemli olarak geliþtirmelidir ….… bu baðlamda devrimci ve reformist bilinci birbirine baðlayacak ‘geçiþ taleplerinden’ oluþan bir çeþit program saðlanmalýdýr”. Bugün iþçi sýnýfýnýn önünde duran seçenek Rosa Lüxemburg’un haykýrdýðý ‘Ya Barbarlýk Ya da Sosyalizm’ seçeneðinin aynýsýdýr. “Birkaç yýl önce Tony Cliff 1990’lar için, ‘1930’larýn aðýr çekimi gibi, mevcut bütün unsurlar ayný –ekonomik kriz, sýnýfsal kutuplaþma, aþýrý saðýn yükseliþi, solun tepkileri- fakat henüz 1930’lardaki kadar yoðunlaþmýþ deðil’ demiþti. Birkaç ay içerisinde film dünyanýn geniþ bir kýsmýnda dramatik bir þekilde hýzlandý. Elbette bu durum, sonucun da 1930’lardaki gibi olacaðý anlamýna gelmiyor. Faþizm ve emperyalist savaþ, (Avusturya’da 1934, Fransa’da 1934-36, Ýspanya’da 1936-39) yoðun bir sýnýf savaþýnýn ve solun yenilgisinden sonra geldi .… Sosyalistler, devrimci marksist politikalarý tüm dünya çapýnda iþçi hareketleri içinde daha da köklendirmek ve güçlendirmek için, yani filmin sonunu farklý kýlmak için örgütlenmelidir”.


Þeref Iþýldak , 14/01/2000

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1. De Militant, No:122
2. De Militant, No:187
3. De Militant, No:190
4. De Morgen, 6 Januari 2000
5. Enternasyonal Sosyalizm, Özel Sayý No:1
6. Enternasyonal Sosyalizm. Sayý:4
7. European Monetary Union and Single Currency – A Road to Crisis, Discussion Material for the International School, Gent 1997
8. Global Turmoil, Capitalist Crisis – A Socialist Alternative / Resolutions and Conclusions of the 7th World Congress of the Committee for a Workers’ International (CWI)
9. International Socialism, No:81
10. Kýsa Yirminci Yüzyýl, Aþýrýlýklar Çaðý / Eric Hobsbawm, Sarmal Yayýnlarý
11. Linkswende, Avusturya’dan Haberler, Kerstin, Aralýk 1999
12. Linkswende, Dezember 1999
13. Marksist Eleþtiri, Kitap dizisi, Kýþ 1996
14. Milliyet, 1 Ocak 2000
15. Review of the Century, 18 December 1999 / Socialist Workers Eki
16. Socialist, 10 November 1999
17. Sosyalist Ýþçi, Sayý:8, Haziran 1993
18. Sosyalist Ýþçi, Sayý:15, Ocak 1994
19. Sosyalist Ýþçi, Sayý:19/1, Aðustos 1994
20. Sosyalist Ýþçi, Sayý:64
21. Sosyalist Ýþçi, Sayý:67
22. Sosyalist Ýþçi, Sayý:80
23. Sosyalist Ýþçi, Sayý:89
24. Sosyalist Ýþçi, Sayý:99
25. Sosyalist Ýþçi, Sayý:122
26. Sosyalist Ýþçi, Sayý:123
27. Sosyalist Ýþçi, Sayý:126
28. Socialism Today, No:16, March 1997
29. Socialism Today, No:37, April 1999
30. Socialism Today, No:39, June 1999
31. Socialism Today, No:41, September 1999
32. Socialism Today, No:43, November 1999
33. Socialism Today, No:44, December 1999/ January 2000
34. Socialist Review, No:223, October 1998
35. Socialist Review, No:224, November 1998
36. Socialist Review, No:226, January 1999
37. Socialist Review, No:237, January 2000
38. Socialist Workers (Ýngiltere), ? February 1999
39. Socialist Workers (Ýrlanda), ‘Don’t Let Fianna Fail Whip Up Racism’, December 1999
40. Socialist Workers (Kanada), 8 December 1999
41. 21. Yüzyýla Girerken Marksizm, Tony Cliff

Dipnotlar
1-Alien Lipietz, “Derriére la crise: la tendance a la baisse du taux de profit” (Krizin gerisinde: kar oranýnýn düþme eðilimi), Revue Economique, no:2 Mart 1982
2-Financial Times, 02/11/1987
3-Le Monde Diplomatiqe, Haziran 1994
4- Alex Callinicos, World Capitalism at the Abyss, International Socialism, Sayý: 81, s. 5-6
5-No To A Bosses Europe Fight For A Socialist Europe, CWI pamphlet, March 1999
6-Le Monde Diplomatique, Kasým 1998
7-Financial Times, 03/02/1999
8-No To A Bosses Europe Fight….
Agy.
9-Chris de Stoop, De Morgen, Kasým 1997
10-Maarten Rabaey, De Morgen, 6 Ocak 2000
Agy.
11-Belçika Forges De Clabecq iþçileri ve sendika aktivistlerinin demecinden, Kasým 1997
12-John Rees, The Battle After Seattle, Socialist Review No:237, January 2000
13-Alex Callinicos, World Capitalism at the Abyss, s.38, International Socialism No:81
14-agy. ,s.39